10 Ocak 2011 Pazartesi

YURTDISINDA OKUL

AVRUPA'DA UNIVERSITE HAYAL DEGIL!

Her yil ozel universitelere cuvalla para odemek zorunda kalan ogrenciler Turkiye'de yeni hayallerin pesinden kosuyor. Bir ozel universiye girip dil ogrenince yasamlarinin daha kolay olacagini dusunenler devlet okullari yerine son yillarda sayilari iyice artan ozel universiteleri tercih ediyor. Memlekette durum malum. Parayi bir kez kaptirinca aldigin mali begenmezsen iade edemiyorsun. Egitim kalitesini begenmeyen ogrenci de bir kere kayit yaptirdigi okulla bagini oyle kolay kolay koparamiyor. Caresizlikten aslinda hic begenmeyecegi bir diplomaya sahip olmak icin cok kiymetli yillarini heba ediyor. Ozel universiteler albenili ilanlarla her yaz basi ogrenci avina cikiyor ama verdigi dil egitimi dunya universitelerindeki standardin yanina bile yanasamiyor. Bir egitim kurumu olmaktan cok ticari isletme gibi davraran bir cok okul aldigi ogrenciyi para makinasi gibi gorse de yillardir bu tuhaf sistem geliserek dev bir ekonomi halini aldi. Odenen paralar astronomik, ogrenciler caresiz.

Gercekten caresiz miyiz? Bence hayir. Kendisine gelecek kurmak isteyen her gencin bu cagda yiginla alternatifi var. Uyanin artik! Dunyadaki iyi okullari sanilanin aksine cok ekonomik kosullarda degerlendirebilirsiniz.

Nasil mi? Gelin dunya turu yapalim.


Bir kere Avrupa'daki bircok universitede egitim bedava. Devlet Universiteleri kendisini tercih edenlerden para almiyor. Harc bile yok. Ozel okullara ise Turkiye'deki universitelere gore cok daha ucuz. Turkiye'de kar marjlari, Avrupa ve Amerika'da egitim kalitesi on planda. Aradaki fark bu!

Sinavi kazanamayanlar ya bir yil daha bekliyor ya da kendini kaliteli diploma hakkindan mahrum ediyor. Bu boyle olmak zorunda degil. Aklini kullanan dunya universitelerini arastirip kendine bambaska bir yasam kurabilir.

NORVEC

Gecen yil Norvec'e gittim. Yabanci ogrencilerin sayisi dikkat cekecek kadar coktu. Tamam Norvec zaten sosyal bir ulkeydi ama ama bu kadar yabanci ogrenciyi nasil cezbediyordu acaba? Arastirdim, sonuc tahmin ettigim gibi.

Norveç'te üniversite eğitimi ücretsiz. Okul harcı diye bir kavram yok. Yaşam maliyetleri yıllık 6 bin euro civarında. (Turkiye'de kira dahil ayda 1000 TL ile gecinebilen kac ogrenci var acaba?) Universitelerde her turlu arastirma imkani gelismis duzeyde. Kutuphane ve arastirma laboratuvari her ogrenciye sonsuz imkanlar sagliyor.Ülkede 26 devlet üniversitesi ve devlet koleji var. Ayrıca 4 ulusal üniversite ve 2 ulusal sanat akademisi bulunuyor.

Norveç'te üniversite ve kolejlerin büyük kısmı, lisans veya yüksek lisans seviyesinde hem kendi dillerinde hem de İngilizce olarak eğitim veriyor. Ingilizce destek icin de ozel programlar var. Avrupa'nin en buyuk sanayi ulkesi Almanya'da da durum farkli degil. Almanya'daki devlet üniversitelerinde yabancı öğrencilere harcayacagi para yıllık 80 Euro. Evet yanlis okumadiniz seksen Euro. Yapmaniz gereken tek sey ÖSS'de 4 yıllık bir fakülteye yerleşmeye hak kazanmak ya da üniversitede eğitim görüyor olmak. Fransa'daki devlet üniversiteleri de Türk öğrencileren sadece üniversite harcı istiyor. Bir arkadasimin oglu gecen yil Fransa'da egitim almaya basladi. Evi 350 Euro'ya tutttugunu ve okula hic para vermedigini soylersem hic sasirmayin. Bir sene siki bir calismayla akademik dersleri takip edebilecek kadar Fransizca ogrenirseniz gerisi Turkiye'de okumaktan cok daha kolay ve maliyetsiz. Dikkat edilecek tek onemli husu YÖK denkliği. Kayit yapilan okulun Turkiye'de taninmasi cok onemli. Aman dikkat!


Simdi egitim icin gidilebilecek ulkelere daha ayrintili bakalim.

FRANSA

Yukarida belirttigim gibi universite egitimi icin en ideal ulkelerden biri Fransa. Fransa'da 87 devlet üniversitesi var. Bunlardan en eskisi 1179'da kurulan dünyaca ünlü Sorbonne Üniversitesi. Fransa'da lisans eğitimi 4 yıl, yüksek lisans eğitimi 2 yıl sürüyor. Doktora eğitimi ise 3 yıl. Devlet üniversiteleri dışında Fransa'ya özgü Grandes Ecoles isimli eğitim kurumları var. Çok seçici olan bu okullarda devlet üniversitelerine paralel eğitim veriliyor.

Bunların dışında çok sayıda sanat, moda, tasarım, turizm ve mimarlık alanlarında lisans ve yüksek lisans eğitim veren okul var. Fransa'daki okullarda eğitim dili Fransızca. Ancak pek çoğunda İngilizce dilinde eğitim verilen bölümler bulunuyor. Yıllık okul ücretleri ise 5 bin 500-17 bin 500 euro arasında değişiyor. Devlet okulları ücretsiz.


ALMANYA

Almanya'da 2 farklı tipte üniversite var. İlki akademik ve araştırma ağırlıklı olanlar, ikincisi ise "Fachhochschule" olarak bilinen uygulamalı üniversiteler. Bu okulların büyük bir bölümünde eğitim dili Almanca. Simdi diyeceksiniz ki Almanca ogrenmek cok zor. Almanya'da ogrenim gormek icin Almanca bilmeniz artik sart degil. Tabi o cok elestirdigimiz AB sayesinde. Avrupa Birliği'nin 1999 yılında üniversite sisteminde uyum sağlamak amacıyla imzaladığı Bolonya Anlaşması cok onemli bir devrim yapti. Artik tüm Avrupa'da İngilizce eğitim veren üniversitelerin sayısı cig gibi artiyor.

Bukonuda en büyük atılımı Almanya yaptı. Ulkedeki cogu üniversitede İngilizce yüksek lisans ve doktora programları var. Ayrıca bazı özel üniversiteler de İngilizce eğitim vermeye başladı. BU anlaşma ile, ülkedeki eğitim sisteminde de önemli değişikler yapıldı.

Örneğin, 1999'dan önce Almanya'da lisans eğitimi ve yüksek lisans eğitimi ayrımı yapılmadan, öğrenciler 4 ya da 5 yılda yüksek lisans diplomasıyla mezun olabiliyordu. Bu tarihten sonra lisans ile yüksek lisans eğitimi ayrıldı. Lisans eğitimi 3-4 yılda tamamlanırken, yüksek lisans eğitimi 1 yıl olarak düzenlendi.

Almanya'daki üniversitelere kayıt yaptırmak isteyenlerin dil yeterliliklerini TestDaF (Yabancılar için Almanca yeterlilik sınavı) testinden geçerek kanıtlaması gerekiyor. TestDaF sınavının sonucu tüm Alman üniversiteleri tarafından kabul ediliyor. Bu sınav, Alman üniversitelerine giriş için TOEFL olarak kabul ediliyor. İlk sınavda başarılı olamayan öğrencilere eksik yönleri bildiriliyor.

Böylece öğrenci, ikinci sınava zayıf yönlerini güçlendirerek girme fırsatı buluyor. Bu sınav dinleme, okuma, konuşma ve yazma bölümlerinden oluşuyor. Sınava giriş için herhangi bir sınır yok. Düşük veya başlangıç seviyesinde Almanca bilgisine sahip bir öğrenciye, bu testten geçer not alıp bir Alman üniversitesine kabul edilebilmesi için en az 7-8 ay yoğun Almanca kursu takip etmesi öneriliyor.

Almanya'da halen 233'ü devlet, 42'si kilise destekli, 65'i de İngilizce eğitim veren özel üniversite olmak üzere toplam 330 üniversite bulunuyor. Devlet üniversiteleri ücretsiz. Özel okulların yıllık ücreti ise ortalama 15 bin euro civarında.

İSVEÇ

İsveç, Avrupa'nın refah oranı en yüksek ülkelerinden biri. Eğitime verdiği önemle dikkat çeken bir ulke Isvec. 27 universitenin tamaminda eğitim ücretsiz. Fiyatlari 6-7 bin euro civarında. Diplomalar Türkiye'de de geçerli.

Egitim ücretsiz olduğu için üniversiteler öğrenci kabulünde çok seçici davranıyor. İngilizce programlara katılacak öğrencilerin TOEFL en az 213, IELTS en az 6.5 not almaları gerekiyor. Ayrıca, yüksek lisans eğitimi yapmak isteyenlerin üniversite not ortalaması da en az 4 üzerinden 3 olmalı.

HOLLANDA

Hollanda'da eğitim masrafları diğer Avrupa ülkelerine göre oldukça ekonomik. Örneğin, lisans programı ücretleri 2 bin 500 ile 3 bin euro arasında değişiyor. Yüksek lisans eğitim ücretleri ise 10 bin euro'ya kadar yükseliyor. Başarılı öğrencilere tam veya kısmi burs imkanı sağlayan Hollanda'da gençler part-time çalışma imkanına da sahip. Twente dışında hiçbir Hollanda üniversitesinin kampüsü yok. Bu nedenle öğrenciler konaklamak için yurt imkanlarından faydalanamıyor.

Konaklama, üniversitelere bağlı "stichting studentenhuisvesting" adı verilen özel organizasyonlar tarafından ayarlanıyor. Hollanda üniversiteleri, özellikle yüksek lisans düzeyinde İngilizce eğitim veriyor. Halen 900 alanda İngilizce eğitim veriliyor. Üstelik bu sayı her geçen gün artıyor.

İNGİLTERE

Egitimde favori ulke cunku en koklu universitelere sahip.
İngiltere'de birkaç özel kurum dışında üniversitelerin tamamı devlet okullarından oluşuyor. Eğitim sisteminin yıllık ders sistemi üzerine kurulu olduğu ülkede ders yerine yıl seçiliyor. İngiltere'de yükseköğrenim imkanı sağlayan 300'ü aşkın kurum bulunuyor. Her yıl yaklaşık 10 bin öğrenci dil ve üniversite eğitimi almak için İngiltere'yi tercih ediyor.

Okulların yıllık ücretleri 5 ile 20 bin sterlin arasında değişiyor. İngiltere'de öğrencilerin haftada 20 saat çalışma izni var. İngiltere'de konaklamak için de çeşitli alternatifler bulunuyor. "Homestay" adı verilen aile yanında pansiyoner olarak konaklamanın bedeli haftalık 100-200 sterlin arasında değişiyor. Özel öğrenci yurtlarının haftalığı azami 250 sterlin civarında. Üniversite yurtlarının yıllığı ise 2-4 bin sterlin.

İRLANDA

Ben Irlanda'yi cok severim. Dogasi ve yasam kalitesi harikadir. Ogrenci olarak keyifli gunler gecirmek icin birebir. Ingilizce konusulan bir ulkede yasamanin rahatligi da cabasi.

İrlanda'da üniversite eğitimi devletin elinde. İrlanda üniversitelerinden alınan lisans ya da yüksek lisans diplomalari Türkiye'de YÖK tarafından onaylı. Üniversiteler pek çok farklı alanda lisans, yüksek lisans ve doktora programları sunuyor.

İrlanda'da eğitim ücretleri yıllık 8 bin ile 10 bin euro arasında değişiyor. Yıllık yaşam maliyetleri ise ortalama 6 bin euro civarında. İrlanda, Avrupa'nın son yıllarda büyük atılım gösteren ülkelerinden biri. The Economist dergisinin yaptığı araştırmada Irlanda dünyanın en yaşanabilir ülkesi seçildi.

AVUSTURYA

Avusturya yabancı öğrencilere parasız eğitim veren üniversitelere sahip. Türkiye'de herhangi bir 4 yıllık üniversiteyi kazanan öğrenciler, Avusturya üniversitelerine geçiş yapabiliyor. Ancak pek çok bölüm Almanca eğitim verdiği için öğrencilerin yeterli düzeyde bu dili bilmeleri gerekiyor.

Aksi takdirde en az 6-12 ay arası Almanca kursuna devam etmek sart. Avusturya'da yüksek lisans yapmak içinse Türkiye'deki bir üniversitenin dördüncü sınıf öğrencisi olmak ya da mezun olmak gerekiyor.

BULGARİSTAN VE ROMANYA

Bulgaristan ve Romanya'da YÖK tarafından tanınan üniversiteler, ÖSS'de istediği yeri kazanamayan öğrenciler için ucuz eğitim fırsatı sunuyor. İki ülkede de yaşam Türkiye'den daha ucuz olduğu için öğrencilerin masrafları bir hayli düşük. Bulgaristan'da konaklama ve yaşam giderleri için aylık 150 euro yeterli. Inanilmaz ama gercek! İki ülkenin de bir diğer avantajı, Türkiye'yle kültürel ve coğrafi yakınlığı. Buralara İstanbul'dan uçakla 1 saatle gidilebildiği gibi, otobüs yolculuğu da mümkün.

Bulgaristan'daki üniversitelerin çoğu YÖK tarafından tanınıyor. Türk öğrencilerin ilgi gösterdiği en büyük üniversitelerde yıllık 4 bin euro'ya tıp, 3 bin euro'ya da teknik bilimler eğitimi alınabiliyor. Hatta daha uygun okullar da var. Örneğin, işletme ve iktisat bölümleriyle ünlü Varna Ekonomi Üniversitesi'nde yıllık eğitim ücreti 2 bin 500 euro'dan başlıyor. Romanya'daki Constanta Ovidius University'de ise yıllık okul ücreti bin 900 dolardan başlıyor.

Gelelim vize konusuna. Evet dogru Avrupa'daki tum ulkeler Turk vatandaslarindan vize istiyor. Ama o da kolay. Kimse sizin egitim hakkinizi gasp edemez. Belgeleri eksiksiz tamamladiktan sonra vize formaliteden ibaret. Kendinize guvenin. Egitim icin yurt disina cikacak ogrenciye vize vermeyen konsoloslugun alnini karislarim ben! Universite kabul edecek ve o ulke vize vermeyecek. Boyle bir ihtimal sadece cok kotu niyetle olusabilir. Onun icin cesur olun.

Iyi bir universiteyi gozune kestiren ogrencinin basvurusunu bir yil onceden yapmasi sansini artirir. Mayis basinda basvurularin tamamlanmasi gerekiyor.

TEGET GECEN KRIZ

İŞTE KRİZİN TEĞET GEÇTİĞİ TÜRKiYE'NİN GERÇEKLERİ
TÜİK TÜRKİYE'NİN FAKiRLEŞTİĞİNİ İLK KEZ BELGELEDİ!

Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK, "2009 Yoksulluk Çalışması Sonuçlarını'' açıkladı. Raporda çok önemli veriler var. O kadar önemli ki, "kriz teğet geçti" cümlesiyle kafalarimizda şekillenen Türkiye'nin aslında krizin tam ortasında yaşadığı gerçeği ortaya çıkıyor. Gelin rakamlara biraz yakından bakalım ve anlama geldiğini irdelemeye çalışalım.
TÜiK'in araştırmasına göre, 2009 yılında Türkiye'de fertlerin yaklaşık yüzde 0,48'i yani 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının altında yaşıyor. Yüzde 18,08'i yani 12 milyon 751 bin kişi gibi hiç de azımsanmayacak bir sayı ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşıyor. 2008 yılında bu oranlar yüzde 0,54 ve yüzde 17,11 olarak gerçekleşmişti. Yani giderek yoksullaşan bir Türkiye var karşımızda.
2009 yılında 4 kişilik hanenin aylık açlık sınırı 287 lira, aylık yoksulluk sınır ise 825 lira. Türkiye'de tam 818.000 kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor üstelik bu rakam bir önceki yıla göre %6,85 artmış. Durum vahim!
Türkiye için hayati önem taşıyan tarım sektörüne bir bakalım. Rakamlar 'tarımda sessiz sedasız devrim gerçekleştiriyoruz" diyen Tarım Bakanlığı'nin Türkiye'si ile çelişiyor. Türkiye bir tarım ülkesi. "Bereketli" Anadolu topraklarında yaşayanların teknolojik gelişime paralel olarak zenginleşmesi de son derece doğal bir beklenti olmalı. Gelin görün ki gerçekler hiç te öyle değil. Bunu ben değil yeni açıklanan rapor söylüyor.
Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlar arasında 2008 yılında yüzde 34,62 olan yoksulluk oranı 2009 yılında yüzde 38,69'a yükselmiş. Yani insanlığın mutluluğu için var olan ekonomi, Anadolu topraklarında hiç de tıkır tıkır işlemiyor. Tam tersine eline çapa alanların, toprağını binbir emekle sulayanlarin hali iyilesmedigi gibi fakirlik salgın hastalık gibi yayılıyor. insanın rakamları incelerken dehşete kapılmaması mümkün değil. Düşünsenize tarımda çalışan kesim yüzde 40'a yakın oranda yoksullaşmış. Dünya ekonomilerini yerle bir eden global krizin Anadolu'ya teğet geçtiğini söylemek mümkün mu?

Rakamlar yeterince korkutucu ama raporun insanın tüylerini ürperten bir sonucu daha var ki, tehlikenin herbirimizin yani başında olduğu gerçeğini hatırlatıveriyor.
Yoksullaşan sadece işsizler, tarım emekçileri ya da eğitimsizler değil. Diplomalı, nitelikli bir iş sahibi çalışanların da 2009 yılında hayat standardı düşmüş. Onlar da fakirlesmisler. Yani elinde diplomasi, evini geçindirdigi iyi bir iş olan da yoksullaşıyor artık. Elinde zaten bir işi olup daha iyi bir alternatif arayanların umudu yok çünkü istihdam seçenekleri fazla değil. En güvenilir sektör bankacılıkta bile çarklar tersine döndü.
 
 Bir işi ve düzenli bir geliri olan çok sayıda insan yaşam starndardini yükseltmek için zam isteğini aklına bile getirmek istemiyor çünkü gidecek yeri yok. Kimse kafasını dışarı çıkarıp yeni bir iş aramaya cesaret bile demeyecek durumda. Herkes elindekini korumaya çalışıyor. Bunu gören işveren de ücret artışına yanaşmıyor.
 
Bu çarpık yapı zengini daha zengin yaparken dar bir azınlığın dışında kalan herkesi daha da yoksullastiriyor. Ortaya çıkan tablonun en korkutucu yani da bu! Yoksullaşma oranındaki bu sıçrama 2003 yılından beri ilk kez yaşanıyor. İşi olan, üretime katılan, ekonominin çarklarını en yüksek düzeyde döndürenin fakirleşmesi öyle azımsanacak bir olay değil çünkü bu sonuç, Türkiye'de birşeylerin değiştiğini anlatıyor bize. Dengelerin bozulduğunu, iyimser tablo çizenlerin yanıldığını gösteriyor. Bu araştırma 8 yıldan bu yana ilk kez Türk halkının yoksullaştığını belgeliyor!
Oysa o müthiş krizin ardından Türkiye topralanmaya başlamıştı, ekonomik göstergeler umulanın çok üzerinde bir hızla 2006 yılına kadar iyileşme göstermişti. Bugüne kadar hızı yavaşlasa da iyileşme sürdü. Ama şimdi çok farklı bir durum var. Yoksul aile sayısındaki artışın yüzde 11 oranında artması krizin 'teğet geçtiği' bir ülkede nasıl açıklanabilir? Dahası 3 yıllık iyileşme döneminde elde edilen kazanımların bir yılda yok olup gitmesi kırmızı alarm değil de nedir?

Beş ay sonra seçimler var. Aksi iddia edilse de Türkiye'de işler iyi gitmiyor. Halkın öncelikli beklentisi iş. Türkiye zenginleşirken halk bu zenginlesmeden pay alamıyor. Muhalefet bu gerçeği halka iyi anlatırsa seçimlerde bambaşka bir tablo ortaya çıkabilir. TÜİK'in raporunu iyi kavrayıp gerçekleri seçmene anlatan bu seçimden zaferle çıkar!
 
Önemli olan değişimin dinamiklerini yakalayabilmek!
 
Sandığın gücünü kimse küçümsemesin! Tablo ortada...

7 Ocak 2011 Cuma

TENİSİN EKONOMİYLE İMTİHANI

Avustralya açık haftaya başlıyor! Dünya ekran başına kilitlenecek. Tıpkı geçen yıl olduğu gibi.
Avustralya açık tenis turnuvası 2010 yılında müthiş bir başarıyı alkışladı. Tenisin efsanevi ismi Roger Federer üstün performansıyla 16. Grand slam zaferini ilan ettiğinde tüm dünya başarılı sporcunun bu zaferi sonuna kadar hakettiğini konuşuyordu. Avustralya Açık tenis turnuvası hiç şüphesiz Federer'in kariyerine büyük katkı yaptı ama turnuvanın en büyük galibi kim derseniz bana göre Avustralya! Aslında her yıl turnuvanın değişmez tek galibi Avustralya!Nasıl mi?Bu sorunun yanıtını vermeden önce turnuvanın tarihine kısaca bakmakta fayda var. Avustralya Açık 1905 yılından bu yana dünyanın dibindeki kıta ülke Avustralya'da yapılıyor. Dönem dönem farklı şehirlerde düzenlenen bu dev spor şöleni 1972'den beri ülkenin ikinci büyük kenti Melbourne'de. Bu kent Victoria eyaletinin can damarı. Kültürel ve ekonomik değeriyle her yıl daha fazla ilgi gören turnuvanın ülkeye katkısı göz kamaştırıcı düzeyde. Geçen yıl 658.000 biletli seyirci maçları izleyerek ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir ivme yarattı. Dört haftalık turnuvanın geçen yıl sağladığı gelir 180 milyon doların üzerinde gerçekleşti. Bir spor müsabakası için müthiş bir para! Üstelik bu gelir her yıl katlanarak büyüyor. Dev bütçeli sponsorluklar, reklam gelirleri ve ülkenin tanıtımı gibi ayrıcalıklar da cabası.
Pasta büyüdükçe pay kapmak isteyenler de iştahını gizlemeye gerek duymadı. Türkiye'de pek farketmedik ama dünya kıran kırana geçen bir yarışı nefesini tutarak izliyordu.Asya kıtasındakı birçok ülke turnuva kontratının sona erdiğini ileri sürüp organizasyonu Melbourne'un elinden almak için kolları sıvadı. Dünya ekonomisini dev cüssesiyle alt üst eden Çin Tenisin ülkesinde giderek daha da populerlesmesinden güç alıp sesini iyice yükseltti. Çin açıkça turnuvayı Şanghay'a taşımak istiyordu. Ortadoğu'da ise imaj için milyarlarca dolar parayı gözünü kırpmadan harcayan Dubai de müthiş yarışa girince kızılca kıyamet koptu. Avustralya turnuvayı elinden kaçıracağını anladı ama ekonomik kriz elini kolunu bağlıyordu, çaresizdi. Tam bu arada turnuvanın kritik önemdeki ulaşım sponsoru ve milli havayolu Qantas dünyadaki mali kriz gerekçesiyle desteğini çekince tehlike büsbütün arttı. Yetmedi ana sponsorlardan Mastercard sponsorluk anlaşmasını bozdu. Avustralya bir anda karıştı. Halk öfke içindeydi.
Neyse ki toplumdan gelen baskıyla tehlikeyi farkeden Victoria hükümeti 363 Milyon dolarlık Mali yardımı devreye soktu da 2036 yılına kadar oyunların Melbourne'de kalmasını garantiledi.Çünkü 20 milyonluk Avustralya turnuvayı önemsiyor. Halk istihdamı büyüten turnuvasına sahip çıkıyor. Düşünsenize ülke içinden her yıl yüzbinlerce kişi sadece maçları izlemek için Melbourn'e akın ediyor. Araştırmalara göre turnuva olmasa bu insanların hiçbiri kente gelmeyi aklından bile geçirmeyecek. Ülke dışından gelenler de tenis maçları olmasa dünyanın öteki ucundaki bu ülkeye hiç gelmeyecek. Son araştırma yabancı turistelerin % 58'inin sadece turnuva için onca yolu göze aldığını ortaya koydu. Bu sayede oteller doluyor, kalabalıktan lokantalarda yer bulunamıyor. Yani ekonomi turnuva zamanında bolluk ve bereketin tadını çıkarıyor. Her yıl 5000 kişi de bu sayede iş bulup çalışabiliyor.
Şimdi gelin aynayı kendimize çevirelim!
Turnuva Türkiye'de yapılsa ve günün birinde bu altın yumurtlayan tavuğu başkalarına kaptırma riski doğsa ne olurdu sizce?
Hadi lâfı uzatmadan cevabı vereyim. Elimizden uçar giderdi. Çünkü sahip çıkmazdık. Yarattığı dev ekonomiyi göremezdik, ya da görsek de iş işten geçmiş olurdu.
Örnekler ortada. Gelin hatırlayalım.
Son yıllarda Türkiye'de birçok uluslararası müsabaka düzenlendi. İstanbul'daki Avrupa Erkekler Voleybol Şampiyonası ya da Antalya'da düzenlenen Dünya Eskrim Şampiyonası'nda salonlar bomboştu. Seyirci hiç ilgi göstermeyince konu Avrupa basınında bile yer aldı. Aynı durum Formula 1 yarışları için de geçerli. Seyircisiz tribünler malesef Türkiye'deki organizasyonların ortak kaderi.Avustralya tek organizasyonla her yıl ekonomisini büyütmeyi başarıyor. Türkiye ise daha tribünlerini bile dolduramadığı için bırakın para kazanmayı cepten yemeyi sürdürüyor.Elim yazmaya varmıyor ama çarem yok, soruyu sormam lazım.
Türkiye bu haliyle olimpiyat düzenleyebilir mi? Tribünler öylece boş duruyor. Biri gelip ilgilenene kadar!