19 Eylül 2010 Pazar

KENYA CICEKLERI

YATIRIMCININ YENİ HEDEFİ AFRİKA

Kenya'da doğal güzelliklerin ve vahşi yaşam zenginliğinin dışında çok şey var. Ülke toprakları verimli, insanları çalışkan. Afrika ülkeleri arasında en güvenlisi de Kenya. Tüm uyarılara rağmen sokaklarda tek başıma yürüdüm, geceleri Nairobi caddelerinde turladım. Hiç kimse rahatsız etmedi, bir kaç dilenci dışında yanıma kimse de sokulmadı. Nazikçe rahatsız edilmek istemediğimi söylediğimde yanımdan gülümseyerek uzaklaştı onlar da.

Kenya'ya gelenlerin kafasındaki tek şey safari. Benim gibi hem ziyaret hem ticaret düşünenlerse iş potansiyeli varmı acaba diye merak etmeden duramıyor. Başkent Nairobi'nin dışında arabayla turlarken dikkatimi dev seralar çekti. Yemyeşil arazilerin ortasındaki seralarda çiçek yetiştiriliyor. Yüzlerce Kenyalı işçi, kesme çiçek tezgahlarında gecesini gündüzüne katıyor. Durup dinlenmeden çalışanları seyrederken aklıma Türk yatırımcıları geldi. Acaba bu sektör bizim için bir fırsat olabilirmi sorusu kafamı kurcalamaya başladı.

Biraz araştırdım. Bir de ne göreyim? Koca ülkenin çiçek sektörü Hollanda'nın elinde. Yani burada üretilen çiçeklerin neredeyse tamamı Hollanda'ya, oradan da diğer Avrupa ülkelerine gidiyor.

Peki neden Hollanda?

Cevap basit. Kolonyalizmin acı ekmeği bu topraklarda yaşayanların ortak menüsü.

Ayda 40 Euro civarında ücretle çalıştırılan Kenyalı, Avrupalı ahali için seralarda ter döküyor. Üstelik Hollanda çiçek ihracat hakkını Kenya'dan 99 yıllığına satın almış. Şimdi türlü oyunlarla bu süreyi uzatmaya çalışıyorlar. iş uluslararası mahkemelere yansımış, iyi mi? Pes doğrusu..
Şimdi gelelim ne yapabiliriz sorusuna. Ben CNN Türk'teki iş Seyahati programlarimda hep aynı mesajı veriyorum: "iş nerede varsa oraya gidip kolları sıvamak şart!"

Dünyanın en pahalı enerjisini kullanan Türkiye yüksek maliyetler yüzünden yabancı sermayeyi kaçıra dursun, elin oğlu Kenyalı binlerce işçiyi kendine bağlamış bile. Bu seralar Hollanda'da olsa en az 2000 Euro maaş ödeyeceğine işi 40 Euro'ya bitiriyor. Üstelik toprak da bedava! Enerjiye de çok az paralar ödüyor. ( Özel anlaşmalarla onu da ödemiyordur ya, neyse...)

Gelelim bizim cepheye...

Antalya kesme çiçek ihracatında yıldız gibi parlıyor. Geçen yıl kesme çiçek ve süs bitkisi ihracatı 500 Milyon Doları geçti. Bunca baltalamaya rağmen muazzam bir başarı! Kenya, Avrupa kesme çiçek pazarının yüzde kırkını elinde tutuyor, şu Hollanda'dan kendini kurtarabilse uçacak ama nafile.

İsrail Kenya'daki verimli arazilere gözünü dikmiş bile. Sürekli arazi alıyorlar.

"işadamlarımız bu ülkelerdeki fırsatları kaçırmamalı' diye düşünürken harika bir haber duydum.

Antalya'da yüksek maliyetlerden yakınan Antalya Tarım Kenya'da seralar kurmaya başlamış.
Bu sevindirici. THY artık daha önce adını bile duymadığımız şehirlere uçuyor. işadamlarımız da bu uçaklara binip gurur duyacağımız yatırımlar yapıyor. Kenya'da Türk şirketleri sayesinde ihracatın çiçek açacağı kesin. Ustelik kolonyalist ucuzluklara prim vermeden!

Önemli olan yola çıkmak, arkası geliyor...
BÜYÜK GÖÇ VE MASAİ'NİN KARANLIK SIRRI

Kenya hayvan cesitlligi bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Bu yüzden safari tutkunları her yıl Doğu Afrika'nIn bu muhteşem ülkesine akın ediyor. Ben de sırt çantama ihtiyacım olacak ne varsa yükleyip ünlü Masai Mara düzlüklerine doğru yola çıktım.

Turistler için özel olarak tasarlanan Toyota Land Cruiser araçları ile bu macera çok eğlenceli hale geliyor. Başkent Nairobi'den yaklaşık 5 saatlik bir yolculukla ülkenin en büyük doğal parkına ulaştık. Yol boyunca gördüğüm güzellik büyüleyici. Tabiatın insan ruhunda verdiği hazzı yüreğimin derinliklerinde hisssediyorum.

Kenya'yi kurak bir Afrika ülkesi sananlar fena halde yanılır. Ekvator çizgisinin hemen yaşı başındaki savanlarin ülkesi her daim yeşil doğa örtüsü ile şaşırtıyor herkesi. Seyahatimiz boyunca sadece Narok adında bir kasabada mola verdik. Kenya'nIn cesareti ile nam salmış Masai kabilesi burada. Pazar meydanında alışveriş yaparken Masaileri görmek biraz tuhaf. Bu avcı yerlilerin kredi kartıyla alışveriş yapmaları dünyanın ne kadar küreselleştiğini de kanıtlıyor bir bakıma.

Arabamız Masai Mara düzlüklerine girdiği anda İmpalalar bizi karşılıyor. Sayıları o kadar çok ki. Zebralar biraz ileride sürüler halinde sessizce otluyor. Biraz tedirginler. Otlakların arasından ilerleyince yavrularını akşam gezintisine çıkarmış fil ailesini görüp heyecanlanıyoruz.Manzara nefes kesici. Savanin sessizliginde kimse konusamiyor. Nefis hava, mavi gökyüzünün yarattığı görsel şöleni tamamlıyor. Öylece geziniyoruz bir süre. Her yerden çıkan farklı bir hayvan meraklı bakışlarla süzüyor bizi. Kimin kimi seyrettiği meçhul yani. Hepsi arabalara alışmış, hiç utangaç görünmüyorlar.

Tüm bu güzelliğe rağmen tuhaf birşeyler var. Gördüğüm her güzelliği fotograflayamaya çalışan elim gözlerimle çatışıyor sanki. Nedir bana bu kadar garip gelen şey?
Birden farkediyorum. Otlar yeşil değil. Genel bir yeşil görünüm var ama o muazzam vadiye sarı rengi hakim. Rehbere otların ilkbahar mevsiminde neden bu renk olduğunu sorduğumda ürkütücü bir yanıt veriyor bana.

"Son iki senedir neredeyse hiç yağmur yağmadı!"
"Peki bu kadar hayvan suyu nereden buluyor?"

Esas soru bu. Bu muhteşem güzelliğin altında karanlık bir gerçek var. Vadinin sırrı bu! Aslında neşe içinde otladigini sandığımız hayvanların çoğu yeterince iyi beslenemediği ve en kötüsü su içemediği için kitleler halinde ölüyor. Küresel ısınma dünyanın bu bölgesini kuraklığın kucağına itmiş.

Her sene Tanzanya'nin kurak Serengeti Vadisinden Kenya'nin lezzetli otlarının bol suyla beslendiği Masai Mara Parkı'na büyük göç başlar. Temmuz ayından Ekim'e kadar doğanın mucizelerinden birine tanık olur bu topraklar. 5 milyon hayvan hayatta kalabilmek için suya koşar.
Ama 2 senedir su yok. Son yirmi yılın en büyük kurakligiymis bu.

Antiloplar, zebralar, aslanlar, zürafalar... Hepsi...Teker teker ölüyor. Onca kuş, sürüngen tek damla su bulamıyor.
Küresel ısınma pençesine almış hepsini bırakmıyor. insanlığın başka bir ayıbı ile karşı karşıyayız işte.
Safari'nin ruhumda yarattığı mutluluk dalgası yüreğimde beliren acıyla bir anda dağıldı.

Rehber anlattıkça felaketin boyutu daha da derinleşiyor.

"Yaban hayvanlar ölüyor ama asıl tehlike başka. Her tarafta büyükbaş hayvan ölüleri var. Yerliler elindeki herşeyi satıyor. Herkes bir avuç yiyecek peşinde..."
Vadinin en karanlık sırrı da bu. Insanlar ölüyor.
Somali, Kenya, Tanzanya ve Etiyopya'da yerlilerin sürüleri susuzluktan olduğu için de 11 milyon insan açlık tehlikesi ile karşı karşıya.
Kenya'da çiftçileri vuran başka bir etken de zengin ülkelerin tarım subvansuyonuymus. Hiçbiri rekabet edemez hale gelmiş. Yani sömürü devam ediyor. Hatta yok ediyor.

Araba uzaklaşırken artık doğal olmadığını anladığım sararan otlara bakıp yaşam savaşı veren onca hayvanı düşünüyorum... Artık buraların güzelliği bana tat vermiyor. Bir yavru fil yanımızdan geçiyor. O kadar sevimli ki... Ne kadar yaşayacak, bilemiyorum...

Otele döndüğümüzde duyduklarından sonra kimse açık büfeye dokunmuyor bile.
En azından bir geceliğine... Ya sonra?


NOTLAR

1.
Dünya Bankası’na göre küresel ısınmaya neden olan gazların yüzde 64’ü zengin ülkelerden kaynaklanıyor. Bu ülkeler zararın ise yüzde 20’sini karşılıyor. İklim değişikliğinin en fazla vuracağı bölgeler ise yoksul ülkeler
2.Dünya Bankası'nin Kenya yetkilisi Johannes Zutt'un çağrısı tüm dünyaya.
"Küresel ısınmanın da etkisiyle geçtiğimiz yıllarda kuraklık arttı. Bunun etkilerini görmemek mümkün değil. Kenya'da su olmadığı için gıda ve elektrikten de yoksunuz. Çünkü hepsi yeterli yağış düşmesine bağlı…"
3.
Dünya Bankası'nin tahminlerine göre, gelişmiş ülkelerin küresel ısınma nedeniyle oluşan masrafların yüzde 80'ini karşılaması gerekiyor. Aksi takdirde hava sıcaklığının ortalama iki derece artması, üretimde yüzde beş oranında bir düşüşe neden olacak. Zutt sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu özellikle fakir halkı etkileyecek. Mahsul olmadan hayatta kalmaları mümkün değil. Kıtlık zamanlarından, yetersiz beslenmeden ve bu nedenle de hastalıkların artmasından endişeliyiz. Bunların hepsi küresel ısınmanın sonuçları..."

KENYA'DA KAHVALTI

KENYA’DA ZÜRAFALARLA KAHVALTı

89Hafta sonu yaklaşıyordu. Ne yapacağımı düşünürken aklıma o çılgın fikir düşüverdi. Geçen yıl kendime söz vermiştim. Zürafalarla kahvaltı edecektim. Bir an yerimden fırlayıp telefonu elime aldım. THY görevlisine yarın akşam için Nairobi'ye mil biletiyle yer olup olmadığını sordum. Aldığım cevabın üzerinden daha 15 dakika geçmeden bavulum hazırdı. Bekle beni Afrika!

Havalanı kalabalık. Herkes telaş içinde freeshop raflarini boşaltıyor. Benim aklımda sadece Afrika ve muhtesem savanlar var!

İstanbul’dan Nairobi yaklaşık 6 saat sürüyor. Saat farkı yok. Üstelik çok büyük sıcaklık farkı da yok. Uçaktan inip kendimi dışarı attığım da şaşkınlığım bir kat daha artıyor. Kenya’da üşüyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Ama hava tatlı tatlı esiyor işte. Buraya gelmeden önce ayarladığım arabanın şoförünü hemen bulunca keyfim daha da artıyor. O muhteşem otele kavuşmak için sabırsızlanıyorum. Yol boyunca barakalar, terkedilmiş kulübeler var. Akasya ağaçlarının altında uyuklayan köpekler, toprak sahada top koşturan çocuklar Afrika maceramın ilk fotoğrafları. Şoförüm “işte geldik” deyince gözlerim pür dikkat çevreyi inceliyor.

Araba gece karanlığında ana kapıdan bahçeye girerken heyecanlanıyorum. Ne de olsa bir yerlerde zürafalar uyuyor. insanın tüylerini diken diken bir sessizlik. Daha birkaç saat önce İstanbul'un karmaşasından çıkmış biri için burası başka bir gezegen!

Uğruna bu kadar yol kattetigim yerin Adı Giraffe Manor. 1932 yılında yapılmış. Kızıl tuğlalarıyla İskoçya’nın bağ evlerini andırıyor. Lobisi görkemli. Ortada duran şömine beyaz renkli mobilyalarla çok uyumlu duruyor. Duvarlarda siyah beyaz fotoğraflar var. Hepsi buranın asıl sahibinin zürafalar olduğunu anlatmak için asılmış belli ki.. Ahşap merdivenin hemen ilerisinde odalar var. Ben Klimanjaro’ya bakan bir oda istediğim için güney tarafta kalacağım. Oda kapısını açar açmaz salona yayılan ahşap kokusu insanı bir anda rahatlatıyor. Cibinlikli bir yatak ve son derece kaliteli Fransız mobilyalar hemen dikkatimi çekiyor. Odanın duvarlarında benden önce kalan misafirlerin yavru zürafalarla çekilmiş fotoğrafları var. Pencereyi açıp demir gibi soğuk karanlığa bakıyorum bir süre. Rüzgar perdeleri uçuruyor. Ağustos böcekleri koro halinde bağırıyor. Ürpermemek elde değil. İstanbul’dan binlerce kilometre uzakta, Afrika'nin tam ortasinda! Uzaklarda bir havlama sesi. Zürafalardan henüz iz yok!..

Ertesi sabah kahvaltıda uzun masif masaya kurulup nefis Afrika çayını yudumlarken gözüm o dev pencerelerde. Otel uçsuz bucaksız bir vadinin ortasında, Ngong Tepeleri'nin eteklerine kurulmuş. Arazinin asıl sahibi yıllardır burada yaşayan Rothschild Zurafalari. Bu hayvanlara hayran bir İngiliz çift burayı satın alınca bu muazzam canlıların da yaşam alanları garantilenmiş. Ben bunları düşünürken otelin sahibi eliyle işaret ediyor.

"işte bakın bir tanesi geliyor!"

Döndüm. Aklımı başimdan alan bu güzellik karşısında ne yapacağımı bilemez haldeyim. İki akasya ağacının ortasından salınarak gelen bu dev hayvanı hayranlıkla seyre daldım bir süre. Yaklaşıyor!... Bize doğru geliyor. Neredeyse camı kıracak. Ilk anda korkuyorum biraz. Kafasını camdan uzatıp kahvaltıya ortak olunca müthiş duygular akıp gidiyor insanın içinden. Gerçekle düş birbirine karışıyor. Bu anı yaşamak gerek. Ancak o zaman anlaşılır. Diğer misafirlerle yemeği bırakıp bahçeye çıkınca diğerlerini de görüyoruz. Yeni doğmuş bir yavru annesini emiyor. Birbiri ardına patlayan flaslardan hiç de rahatsız görünmüyorlar. Alışmışlar. Ağaçların üzerinde daha önce hiç görmediğim kuşlar var. Bir cennet bahçesindeyim.

Kalan tek Türk benim. Daha önce burada benden başka hiç Türk kalmamış. Dünyanın her yerinden ziyaretcilerlerle tanıştım. Hepsi buranın dünyadaki en özel otellerden biri olduğu konusunda hemfikir. Giraffe Manor 2 yıl önce el değiştirmiş ama yeni sahipleri de burayı korumaya kararlı. Hafta sonları okullardan genç öğrenciler gelip vahşi yaşamı yerinde inceliyor. Daha küçük yaşlardan doğanın koruması gereken bir hazine olduğunu öğreniyor. Başkent Nairobi'den sadece 7 kilometre uzakta bu muazzam oteli mutlaka keşfedin. Hayatınızın sonuna kadar gördüklerinizin etkisinden kurtulamayacaksınız. Ben akşam yatarken penceremi tıklatan o muhteşem canlıyı hiç unutamayacağım. Kendinize bir iyilik yapın, toplayın bavulları!
-----------------------------
PENCERE
1.

Vize
Kenya'ya giderken Umuma Mahsus Pasaport sahibi olan yolculardan vize isteniyor. Yolcular vizelerini Kenya sınır kapısında 25 Dolar karşılığında alabiliyor. Diplomatik, Hizmet ve Hususi Pasaport sahipleri ise, vizeden muaf tutuluyor.
Sağlık
Aman asilarinizi ihmal etmeyin! Kenya'ya gitmeden önce özel bir sağlık uygulaması (aşı, tahlil vs) istenmiyor. Ancak bu durum, enfeksiyon görülmesi olası bölgelerden gelen yolcular için geçerli değil. Bu yolculardan sarı humma ve sıtma aşısı sertifikası istenebiliyor. Zira ülkenin hijyen koşullarına dikkat edilmeyen gelişmemiş bölgelerinde bazen sarı humma ve sıtmaya rastlanabiliyor.
Para birimi
Kenya'da geçerli para birimi Kenya Şilingi. 1 TL yaklaşık 49 şilinge denk geliyor.

2.
NASıL GİDİLİR?
THY Kenya'ya haftanın 5 günü sefer düzenliyor. Uçaklar İstanbul'dan 18.45'te kalkıyor. Saat 1.20'de zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Afrika'nin ortasında buluyorsunuz kendinizi.
NEREDE YENİR?
Kentin biraz dışındaki Carnivore Restoran, Nairobi'ye ziyaretin önemli bir parçası olarak görülüyor. Nairobi’de en ünlü nyama choma (kelimenin tam anlamıyla 'rosto') restoranı olarak biliniyor. Burada aynı zamanda bir açık hava gece kulübü olan Simba Saloon ve canlı müzik mekanı da bulunuyor.
NE YAPıLıR?
Nairobi harika bir şehir.
Kenyatta caddesinin kuzeyinde, içinde Nairobi’nin en eski binası Norfolk Otel’in de bulunduğu; mağazalar, marketler ve oteller, ile şekillenen yoğun nüfuslu bir bölge uzanıyor. Moi Avenue’nun doğu kesimi en yoksul şehir bölgesi. River Road merkezinde genişleyen bu yerleşim şehrin en ucuz alışveriş, restoran, otel olanaklarının da bulunduğu yer. AFEW Zürafa Merkezi'ne ve Nairobi Ulusal Parkı'na mutlaka uğrayın.

3.Nasıl Kalınır?
Otelde kalabilmek için mutlaka çok önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Sınırlı sayıda oda var ve talep çok fazla. Oda fiyatı gecelik 1000 Dolar civarında biraz pahalı ama bu çok geniş odalarda arkadaşlarınızla kalırsanız çok ucuza da mal edebilirsiniz. En iyi dönem Temmuz sonu ile Ekim başı arasında. Bu tarihlerde safari yaptığınızda çok çeşitli hayvanları bir arada görebilirsiniz.