Geçenlerde Karadeniz'deydim. Doğal güzellikleri beni büyüledi. Sahil şeridi boyunca uzanan yemyeşil ormanlar, masmavi bir deniz. Bakmayın adının Karadeniz olduğuna, safir mavisi insanı baştan çıkarıyor. Her virajın sonunda başka bir vadi, her yamacın ardında başka bir ufuk! Doğanın insanoğluna bahşettiği muazzam bir güzellik. Tertemiz havayı içime çekmek için camı açınca tatlı bir rüzgar, kuş cıvıltılarına karışıp yüzümü okşuyor. Doğanın bu ülkeye verdiği koca bir armağanın tam ortasındayım. Doyasıya yaşıyorum anı. Burası Türkiye, benim ülkem! Bu güzellik benim! Tarifi zor bir sevinç kaplıyor ruhumu. Bir anlığına dünyanın en mutlu insanıyım. Hiçbirşey üzemez beni artık! Sükûnetle gelen huzurumu iç parçalayıcı bir ses bozuyor birden. Arabayı durdurup aşağı iniyorum. Biraz ilerleyince buldozerler çıkıyor karşıma. Işte o zaman aklıma geliyor o hain plan!
Doğru ya, Karadeniz HES hastalığının pençesinde!
Her gittigim yerde gördüğüm o muhteşem doğa acımasızca katlediliyor. Orada bile! Gözlerimin önünde... Güzergah boyunca karşıma çıkan buldozerler ölüm makinası gibi yemyeşil çam ormanlarına dalıyor. Her derenin önünde bir kum makinası, her ağacın dibinde elektrikli testere. Adını bile bilmediğim hatta daha önce hiç görmediğim dev arazi makinaları var burada. Hepsi sinsice doğanın koynuna sokulmuş katliam yapıyor. Araba ilerledikçe dehşet içinde manzarayı seyrediyorum. Akarsular toprakla kapatılıyor, yollar ormanın tam ortasından geçiriliyor. Bu ekolojik katliam karşısında doğa çaresiz. Düşman o kadar acımasız ki! Bir o kadar da kudretli! Arabaya dönüp tekrar yola koyuluyorum. Manzara her yerde aynı. Yüzlerce soğuk metal doğanın göbeğinde insanlık suçu işleniyor.
Arsız şirketler enerji üretme bahanesiyle yemyeşil ormanların, uçsuz bucaksız verimli vadilerin ortasına dalmışlar, sadece ekolojik dengeyi değil, oradaki canlıların tüm yaşam alanlarını da yok ediyor. Konuştuğum halk çaresiz. Karşı çıkanlara "vatan haini" damgası yapıştırıyorlar. Yöre halkı ne yapsın? Zaten yıllarca yanlış tarım politikaları yüzünden çoğu yaşadıkları toprakları terketmek zorunda kalmış, şimdi birileri bu hidroelektrik santraller sayesinde yeniden iş ve aş geleceğini vadediyor. Üstelik köye, okula, çeşmeye, sağlık ocağına yardım edip köylüleri yanına çekmeye çalışan bu şirketler yoksullugun naçar suyundan besleniyor. Hiçbiri icin kuruyan su kaynaklarının, yaşam alanı yok olan hayvanların, soyu tükenen endemik bitkilerin bir önemi yok tabi. Pervasızlığın en ürpertici boyutu da itaatsizlik! Mahkeme kararlarına aldırmıyorlar, sivil toplumun sesine kulak vermiyorlar, hoyratça rant düzeninin kurbanı doğayı katletmeye devam ediyorlar. Hukuka aldırmadan, yasaları umursamadan!
Bugün Karadeniz’de yediyüzdenden fazla HES, onlarca termik santral, bir nükleer santral projesi planlanıyor. Gözünü para hırsı bürümüş şirketler imdat sesine kulak tıkayıp bereket ananın dinamit koyuyor!
Toprağın tarihi var oysa buralarda. El emeğinin öyküsü var. Doğayla bütünleşip yaşamlar kurmuş köylünün hakkı var bu vadilerde. Hepsi yok tarumar ediliyor. En kötüsü de köylü toprağından koparılıyor. Bir ayrılık hikayesidir aslında burada anlattığım. Doğanın elinden tutan kadim dost köylü, buralardan kovuluyor artık. Toprağını bırakıp şehre gidiyor. Gitmek zorunda kalıyor. Rize Fındıklı'da, Çayeli, Hemşin, Çamlıhemşin İkizdere, Askaroz'da, Trabzon'da İkizdere Çağlayan Deresi, Uzungöl'de, Artvin'de Papart'ta, Balâ'da, Maçahel'de, Barhal'da dereler üzerine yapılan yüzlerce plansız nehir tipi HES ya da barajlarla doğa yokediliyor. Toprak ağlıyor!
Aynı doğal mirası paylaşan başka bir yerde ise durum farklı.
Norveç tıpkı Karadeniz gibi. Dağları, ovaları, akarsuları ve zengin bitki örtüsüyle Karadeniz'in ikiz kardeşi sanki.Karadeniz halkı "barajlar gelecek, sayesinde zengin olacaksın" diyen şirketlerin sinsi planı yüzünden toprağından zorla kopartılırken dünyanın en yüksek gelir düzeyine sahip ülkesi Norveç'te doğayla iç içe yaşam devletin en büyük önceliği. Norveçliler petrol sayesinde kazandıkları zenginliği Ruslar gibi görgüsüzce harcamak yerine mütevazı koşullarını devam ettirecekleri bir garanti olarak görüyor. Varlıklı Norveçlilerin önceliği şaşalı arabalar, dev malikaneler değil. Onlar herşeyden önce doğanın korunmasını istiyor. Oslo geçen yıl Avrupa'nın en yeşil başkentlerinden biri seçildi. Balıkçılık ile su ve fosil yakıtların sağladığı zenginlik onları daha fazla doğaya yakınlaştırıyor.
Dünyaya yolladıkları muhteşem kartpostallarin ötesinde doğasını korumaya and içmiş bir ülke var karşımızda.
Norveç'in hedefi, 2030 yılına kadar karbondioksitsiz bir ülke yaratmak. Bunun için doğal enerji kaynaklarını öne çıkarmak isteyen hükümet, destekleyici yasalar hazırlıyor. Hatta karbon vergisi çıkarma cesaretini gösteren tek hükümet olan Norveç hükümeti, bu vergiden elde edeceği geliri doğa dostu enerji kaynaklarıni geliştirmeye yönelik araştırmalara ayırdı. Avrupa'da Fransa gibi birçok ülke, dev şirketleri küstürmemek için böyle bir yasaya cüret edemiyor tabi. Fransa basbakanı gecenlerde "Avrupa buna hazır değil" diyerek tavrını enerji şirketlerinden yana koydu. Oysa yeni yasanın tıkır tıkır işledigi Norveç'te enerji şirketleri karbon emisyonlarını azaltmak için çalışmalara başladılar bile. Hicbiri çıkıp da ekstra masraf şikayetinde de bulunmadı.
Peki Norveç bunu neden yapıyor sizce? Bu kadar zenginken niye halkının eli topraktan kopmasın istiyor?
Benim bir cevabım var.
Çünkü Norveç'in doğa ile özel bir ilişkisi var. Koca ülke ancak doğanın sayesinde varlıını sürdüreceğinin farkında. Yeni nesiller daha çok küçük yaşlardan itibaren hayvan ve doğa sevgisi ile yetiştiriliyor. Onlara doğanın çarpan bir kalbi olduğu öğretiliyor. "Beraber uyum icinde yaşam" sloganı ile okullarda eğitimler veriliyor. Sehirlerde yaşayanlar asla doğadan kopartılmıyor. Bisiklet gibi alternatifler öneriliyor, araba kullanımının cok gerekli olmadığı anlatılıyor. Sehirli olmanın doğadan kopmak anlamına gelmediği herkesin ortak bilinci, onun icin de herkes doğal olanı hayatına katmanın peşinde. Yalın ve abartısız evler, sıradan ahşap mobilyalar, küçük motorlu araçlar, az enerji tüketimi Norveçli icin vazgecilmez yaşam kodları.
Fakir Karadeniz daha çok enerji diye katledilirken, Avrupa'nın en zengin insanlarının yasadığı Norveç sebebi ne olursa olsun daha az enerji icin mücadele ediyor. Karadenizli toprağından koparılıp şehirlere yollanırken, Norveç'te hatta başkent Oslo'da yaşayanın bile eli topraktan çıkmıyor.
Doğayı incitmeden enerji üretme imkanını elinin tersiyle itip, HES canavarını yaratan büyük şirketler aradaki farkı anlayabiliyor mu?
ı
lirken cevabi kendi vicdanimda veriyorum. Ya onlar?
Çok güzel bir yazı, üslupta aynı güzellikte
YanıtlaSilMükemmel gerçekten.. Hislerime tercüman..
YanıtlaSilİsyan edesi geliyor insanın bazen..
gündemde olan bir çok konuyu çok güzel anlatmış ..boşuna değil NORVEÇ dünyada huzurla sükunetle yaşayan ülkelerin başında geliyormuş..
YanıtlaSilhocam 2010 yılında yazmışsınız. 2016 ya geldik. değişen bişi yok.
YanıtlaSil